27 Aralık 2016 Salı

Çocuğa doğa ve hayvan sevgisini neden vermeliyiz?



Gündelik sorunlarla boğuşurken, göz ardı ettiğimiz bir gerçek, doğaya yeterince önem veriyor muyuz?   hepimiz doğanın birer parçasıyız ve doğa var olduğu sürece nefes alabiliyoruz. Buna karşılık, özellikle yaz aylarında sıklıkla meydana gelen orman yangınları, çarpık kentleşme ve daha pek çok zararla, doğaya karşı yersiz ve haksız bir savaş açmış gibiyiz. Doğaya borçlu olduğumuz hayatı unutmamak ve sağlıklı, huzurlu bir geleceğe güvenle bakabilmek için, çocuklarımıza, yani gelecek nesillere çevreye karşı duyarlı olmayı öğretmeli, doğa sevgisi ve hayvan sevgisi aşılamalıyız. Peki, çocuklara doğa sevgisi ve hayvan sevgisi nasıl aşılanır?

Çocuklara doğa ve hayvan sevgisi neler kazandırır? Çocukta kazanımları nelerdir?

Hayvan sevgisi ile büyüyen çocuk, topluma daha rahat uyum sağlar.

Ancak bu olumlu etkinin ortaya çıkabilmesi, hayvanı atılıp satılabilir bir nesne olarak görmemekle ve ebeveynlerin doğru tavırlarıyla mümkün oluyor.. Hep daha iyisini arayan insanoğlu artık, tatminsiz ve sürekli tüketilecek yenilikler peşinde koşuyor. 

Çocukların doğayla ilişkisinin, modern kent hayatı içinde kısıtlanmış durumda.Alerjik reaksiyonların artışına da doğadan uzaklaşma olgusu neden olmakta. Günümüzün çocukları bilgisayar, çabuk tüketilen pahalı oyuncaklar, sürekli ödül sistemi ve elbette kapalı ya da en azından steril var oluş alanları (ev, yuva, okul) içinde sınırlanan çocuklar, kapalı bir dünya algısı geliştirmekte, benzerlerine duyarsız, benmerkezci, bazen acımasız olabilmekteler.

Bu durum doğadan kopuş anlamına geliyor. Toplumsal ortamda, çocukların gelişiminde olumlu yönde etki sağlayacak unsurların başında doğa ve hayvan sevgisi gelmekte. Hayvanlarla sağlıklı bir ilişki, öncelikle çocuğun kendisi dışında bir varlığı hatta kendine benzemeyen bir varlığı kabullenmesini sağlar. Eğer çocuğun hayvanla ilişkisi, bir hükmetme ve nesneleştirme temeli üzerine kurulmazsa, çocuk hayvanı kendi varlığını bütünleyen bir başka canlı olarak görebilecektir. Ancak modern hayatta hayvanla kurulan ilişki, maalesef bir nesneleştirme ilişkisine dönüşmektedir; buna dikkat edilmeliyiz.

Çocukların çoğu evcil hayvanları oyuncak gibi görüyorlar;
Çocuğun, herhangi bir oyuncağı ister gibi evcil hayvanı talep etmesinin ve bu durumun ebeveynlerce ölçüp biçilmeden kabul edilmesi büyük bir hata olmakta. Hayvanla kurulan bağın, çocuğun duygusal ve sosyal gelişimi üzerinde olumlu etkileri vardır. Hayvanın nesneleştirildiği bir ilişki biçimi, tam tersine olumsuz sonuçlar verir; Hayvan, çocuğun zihninde istenildiği zaman atılabilecek bir nesne olarak yer etmemeli. Oysa sağlıklı bir hayvan-çocuk ilişkisi, öncelikle hayvanın, yani kendisi gibi olmayan, ama yine de canlı olan bir başka varlığın sorumluluğunu almayı gerektirir. Hayvanın sorumluluğunu gerektiği gibi alan ve yerine getiren çocuğun kendine güveni artar.Kendini işe yarar ve değerli hisseder. Hayvanların duygularını gözlemliyor olmak yaşıtlarını daha iyi anlamasına, sabırlı, saygılı, ılımlı olmasına neden olacaktır. Çocuk etrafındaki insanların ihtiyaçlarına karşı daha duyarlı olacaktır.

Hayvanı beslemek, onu sevmek, ona zarar vermemek, onun iyiliğini düşünmek, çocuğun sadece hayvanlara olan olumlu duygularını beslemekle kalmıyor, başkalarının varlığının da kendisininki kadar değerli olduğunu hatırlatıyor. Çocuk, bu şekilde duygusal ve maddi anlamda verici olmayı, diğerinden sürekli talep etmemeyi, sadece alıcı olmamayı da öğreniyor. Sevgi ve ilgi verdikçe, hayvanın ona nasıl fazlasıyla karşılık verdiğini gördükçe sevginin gücünü de fark ederek sevginin karşılıklı bir ilişki olduğunu öğrenecektir.Küçük bir ayrıntı gibi görülen bu kazanım tüm tüm hayatını etkileyecektir.

Hayvanlarla ilişki, çocuğa, insanın doğanın bir parçası olduğunu da anlatır. İnsanlar gibi olmasa da, hayvanın da acı çekebildiğini, üzülebildiğini, sevinebildiğini, sevgi ve bağlılık hissedebildiğini, hastalanabildiğini, insanlar gibi bir vücut çalışma sistemi olduğunu, hatta benzer organları olduğunu öğrenen çocuk, onu artık tamamen yabancı, dolayısıyla korkulacak bir varlık gibi algılamaz.
Ortalama ömürleri insanınkinden kısa olan hayvanlar sayesinde çocukların doğum ve ölümün, doğal bir denge olduğunuda anlalıyorlar.Ölüm ve yaşam olgusunu anlar.Aynı zamanda kayıplarla baş edebilmeyide küçük yaşta öğrenir. Yaşamın değerini de öğrenir.
Hayvanlarla kurulan bağ ile, çocuğun arkadaşlık duygusunun gelişiminede katkı sağlar. Bu ilişki sayesinde, çocuk daha hoşgörülü, daha verici, daha paylaşımcı, daha anlayışlı, farklılığa daha açık bir kişilik geliştirebilir. Böylece genele oranla küçük ya da büyük farklılıkları olan başka çocuklara (örneğin zihinsel ya da bedensel engelli; başka bir millete, dine mensup, farklı bir dil konuşan vb.) çok daha hoşgörülü olacaktır. Hayvan sevgisinin, çocuklar arasındaki ayrımcılık ve şiddetin önlenmesinde de büyük etkilerinin olduğuda bi gerçek.
Daha bir çok sayısız kazanımı vardır; doğa ve hayvan sevgisinin.
Birkaç örnek daha vermek istersek;
Biraz önce duygusal ve sosyal gelişiminden bahsettik bununla beraber çocukta tüm gelişim alanlarında olumlu hızlı gelişmeler görülür.Zihinsel ve bilişsel gelişimine örnek verirsek; her hayvanın farklı rengi, şekli,sesi…vardır.Doğada da çeşitlilikler sınırsızdır. Çocuklar farklılıkları bulmayı keşfetmeyi sever ve böyle öğrenirler.Doğa ve hayvanlar yoluyla araştırma,sınıflandırma,analiz etme,ilişki kurma,problem çözme becerileri gelişir.
Dil gelişiminde kazanımları ise; Hayvanları yada ektiği bitkisi hakkında konuşarak yaşıtları ile iletişim kurma becerisi kazanır.Arkadaş edinmelerine destek olur bu sevgileri bağları. Konuşma becerileri ve kelime dağarcıkları artıcaktır.
Fiziksel Gelişimine ve Motor Gelişimi de önemli katkıları vardır. Doğa ile veya hayvan bakımı ile ilgilenen çocuk sürekli hareket halinde olur.Bu onun daha çok temiz hava alması,daha çok büyük ve küçük kaslarını kullanması anlamına gelir ki hem acıkır beslenme alışkanlığı düzene girer.Hemde spor yapar aslında aldığı bu sorumluluklarla.Üstelik bu onun için oyundur aslında.

Çocuğa doğa sevgisi hayvan sevgisi nasıl verilir?
Ailede neler yapılabilir?
Çocuklarımızın etrafını oyuncaklarla doldurmak betonla çevrili oyun alanlarında zaman geçirmelerini sağlamak yeterli gibi gelmekte anne ve babalara. Çocuklarımızı park ve sokağa çıkalım .Peki bu yeterli mi ? doğa ile iç içe olmalarını sağlamalıyız. Buna hem bizim hem çocuğumuzun ihtiyacı var.Kırlarda onların kirlenmelerine ıslanmalarına tırmanmalarına keşfetmelerine  yalın ayak gezmelerine izin verin hatta eşlik edin ; Onlarla doğa yürüyüşleri yapabilirsiniz ; çiçekleri, böcekleri, yaprakları, toprağı… beraber inceleyin sohbetler edin.Doğanın sesini dinleyin; beraber ayrıştırın sesleri; dere şırıltısı,kuş sesi,arı vızıltısı,rüzgarın sesi…Ağaçların altında beraber uzanıp yaprakların dalların bulutların güzelliğini beraber tekrar keşfedin.İnanın çocuğumuzla yeniden dünyayı keşfetmek onunla yeniden dünyaya onun penceresinden bakmak ona sağlayacağı faydanın yanında sizede çok iyi gelecektir.
Ayrıca günümüz çocukları yedikleri meyve sebzeyi markette pazarda tezgahta görüyor canlı olduklarını farkında bile olmuyorlar.Bazen canlı olduklarını bilseler dahi ağaçta mı,yerde mi yetişiyor bilmiyorlar ne yazık ki.Peki ne yapalım ? Yakınınızda tarla ve bahçe ile uğraşan tanıdıklarınız vardır ya da araştırdığınızda yakın çevrede meyve ağaçları bulup ağaçtan meyve koparmalarını sağlayın.Bahçeniz varsa evinizde, küçükte olsa çocuğunuza ait bir toprak köşe ayırın.Dilediğini yetiştirmesine izin verin eşlik edin ona.Bahçe yoksa saksıda olur.Baharda çiçek ve sebze ekebilirsiniz saksılara.Fide seçimlerini ona bırakın sorumluluğunuda sizin gözetiminizde çocuğunuz yapsın.Sevgi ve ilgi ile bakıldığında büyüdüklerini hissettirin ve yaşayın.Çocuklar bu şekilde doğa iç içe ve çok daha yakın olucaklar.Kendi ektikleri büyüttükleri bitkinin geşimiyle çocuklarda gelişicekler.Emeği, sabrı, bir işi tamamlamanın başarmanın tadını yaşayacaklar.

Çocuklara hayvan ve doğa sevgisi nasıl aşılanır?

Özel günleri aile ve arkadaşlarla doğada kutlayın. Kutlamalar genelde kapalı şık yerlerde olur. Bununla beraber siz önce kendinizden başlayarak arkadaş toplantılarınızı bile doğa ile iç içe dış mekanlarda yapabilirsiniz. Doğum günlerinde, özel günlerde, ailecek ya da arkadaşlarla yapılan törenleri, doğada birer partiye dönüştürebilirsiniz. Havanın karlı olması bile size engel değil fırsat olsun. Karda piknik yapın,gezinti yapın ;mevsimlerin değişikliğinin doğaya olan etkisini paylaşın çocuğunuzla.
Bu tür bir kutlamada, çocuklarınız da küçük yaştan itibaren çevreye zarar vermeden, kirletmeden nasıl eğlenebileceklerini yerinde görebilirler. Bitkileri, hayvanları tanımak için fırsat bulabilirler. Ayrıca, çocukların çeşitli hayvanlardan, özellikle de böceklerden korkmalarının temelinde, onları hiç tanımamaları ve ilk tanıştıklarında da iyi bir tecrübe edinmemeleri yatar. Dolayısıyla, anne ve babasının yanında olduğu, yani kendini güvende hissettiği bir ortamda doğadaki canlılarla tanışmaları, doğadaki canlılara karşı fobi edinmelerine engel olur. Böylece, hayatı boyunca, kanatlı hayvanlardan, kedi ya da köpeklerden korkmalarını önleyebilirsiniz.
Hafta sonlarını doğada geçirin; Hafta sonu demek büyük alışveriş merkezlerini tek adres olarak olduğu zamanlar olmamalı. Doğada yürüyüş yapmak, gezmek insana huzur ve mutluluk aşılıyor. Çocuklarınızla birlikte hafta sonu havanın uygun olduğu ölçüde doğada, parklarda yürüyüşler yapabilir, yeşilliklerin arasında vakit geçirebilirsiniz. Hareket etmek ve bol oksijen almak, hem çocuklarınız hem de sizin için tüm haftanın yorgunluğunu ve stresini atmak açısından yararlı olacaktır. Aslında çocuklarımıza iyi gelen her şey bize de iyi gelmektedir …
Yalnızca doğada değil yaşadığınız yakın çevrede de vakit geçirebilirsiniz.Parklar, kırlar, doğanın en güzel yanını görebildiğimiz yerler. Ancak, yaşadığımız çevrenin betonlaşması, yeşilden uzak kalması da işin üzücü tarafı. Peki ne yapalım çocuğumuzla eve mi kapanalım? Çocuklarınızla birlikte yaşadığınız çevrede de gideceğiniz kısa mesafeleri yürüyerek gidebilir, böylece çocuğunuzun çevreyi görmesini, sağlayabilirsiniz. Üstelik bu sayede, sokak hayvanlarıyla da karşılaşmasını, onlara nasıl davranması gerektiğini de gösterebilirsiniz. Pencerenizin önüne kuşlar için ekmek kırıntıları koyabilir onları çocuğunuzla gözlemleyebilirsiniz.Kuşlar koca şehirde aç kalmaktalar siz duyarlı olursanız çocuklarımızda duyarlı olacaktır.

Sokak hayvanlarının da sevgiye muhtaç olduğunu, onları korumamız ve ürkütmememiz gerektiğini, kapıların önüne konan su ve mama kaplarını, çocuklarınıza anlatabilirsiniz. Onların da birer anne baba olduğunu, çocukları olduğunu bilmesi, sokak hayvanlarının da insanlar gibi birer aile kurduklarını öğrenmesi, çocuğun onlara bakış açısını değiştirecektir. Hayvanlara korkularını ortadan kaldıracaktır. Yanınızda ıslak mendil ya da el dezenfektan bulundurun; çocuğunuzun onları sevmesine izin verebilirsiniz. Böylece sokak hayvanları hakkında çocuğunuzun güzel anılar biriktirmesini sağlayabilirsiniz. Böylece gelecekte onlara kötü davranmayan, iyi ve sağlıklı çocuklardan biri olması mümkün olacaktır.

Onu hayatta kazanabileceği en iyi dostla tanıştırın.Hayvanlar, insanlara hayata dair pek çok güzel özellik kazandırır ve dersler verirler. Küçük yaşlarda bir hayvanın sorumluluğunu almak, ona bakmak ve onu korumak, çocukların ilerleyen yaşlarda daha büyük sorumluluklar aldıklarında kolaylıkla üstesinden gelmelerini sağlar. İyi birer ebeveyn ve birey olmalarını sağlayarak, duyarlı birer vantadaş olarak yetişmelerine de aracı olur. Kötü arkadaşlık ve alışkanlıklara karşı, çocukları evlerine ve sorumluluklarına bağlı kalmaları için bir vesile oluşturur.Dolayısıyla, çocuklarınıza karşılıksız sevgi ve ilgi gösterecek, bu güzel dost için siz de koşullarınızı düzenleyin. Üstelik bu dostu çok uzaklarda aramanıza da gerek yok. Sokak hayvanları, sonsuz sevgi ve ilgi için, kapının dışında sizleri bekliyorlar. Ayrıca, barınaklara da bu konuda baş vurabilir, oradaki küçük dostlardan birine de yuvanızı açabilirsiniz.

En güzel armağanın toplamak değil kazandırmak olduğunu öğretin;Bilirsiniz; çocuklar rengarenk çiçeklerin güzelliğine kapılıp,hediye vermek için size  bahçelerden, parklardan çiçekler toplarlar. Ancak, siz onlara size ve geleceğe verebilecekleri en güzel armağanın, toplamak değil, çiçek ya da fidan dikmek, yani doğaya oksijen ve yeşili kazandırmak olduğunu öğretebilirsiniz. Bunun için, uygun alanlar bulup birlikte fidan dikebilir, dilerseniz dernek ve vakıflarla  bu konuda çalışmaları olup olmadığını öğrenerek, onların gönüllülük çalışmaları arasına katılmasını sağlayabilirsiniz.


Okulda neler yapılabilir?


Sadece anlatarak veya kitaplardan okutarak, ezberleterek, sınava tabi tutarak, çocuklara doğa ve hayvan sevgisinin kazandırılması mümkün değildir. Toprakla buluşmayan eller, çiçeği koklamayan kişiler, doğanın ne anlam ifade ettiğini bilemezler.Aynı şekilde hiçbir hayvanla teması tanışıklığı olmayan bir çocukluktan gelecekte ne bekleyebiliriz?

Çocukların doğa ve hayvan sevgisiyle ilgili tiyatro,drama etkinlikleri yapması, fidan ve çiçek dikimi, toprakla buluşturulması,hayvan bakımı gibi aktivitelerle daha fazla buluşturulmaları gerekir.
Doğaya ve hayvanlara zarar vermenin insan neslini nasıl etkileyeceğini tiyatroda çocukların bizzat işlemesi, izlemesi gerekir. Küçük yaşlarda bu tür aktivitelerin yapılması, ileri yaşlarda daha bilinçli duyarlı bir neslin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Bu anlamda okul öncesi çocuklarından itibaren gerekli olan doğa ve hayvan sevgisi ,bilinci kazandırılmalıdır. Bununla beraber okullarda  anne ve babaya verilecek eğitimlerde çok büyük önem taşır ; Anne baba rol modeldir her zaman çocuğuna.Anne ve babanın çevre hakkında çocuklarına sunabilecekleri bir şeyin olmaması, çocuklarında bu konuda bilinçsiz yetişmesine neden oluyor.

Okullarda anne ve babalarında çevrenin korunması, yeşillendirilmesi ve ağaçlandırılması  çalışmalarına bununla beraber hayvan bakımı ve sahiplenmesine de rehberlik edilerek etkinlikler hazırlayarak  çocuklarıyla beraber katılmaları sağlanabilir.

Çocuklara evlerinde bakacakları çiçek, fidan,balık,kuş,kedi,köpek… ortamlarının sunulmasıyla, çocuğun daha da bu işe önem vermesine ve güzel bir uğraş edinmesine sebep olur.
Okullar çocukların yaşayarak öğrendikleri öğretimin yanında eğitim yuvaları olmalı.Yağmur yağdığında gerekli önlemler alınarak çocukları dışarıya çıkarabilmeli veliler ne der korkusu yaşamadan…Örneğin  sokak hayvanlarını koruyacak projeleri ailelerle beraber yapabilmeli.Sadece hayvanat bahçesine gezi ya da bilişim çağının araçları ile bu eğitimi tamamlayamayacağının bilincinde olmalı.Ve en önemlisi velilerde okullarına güvenmeli destek olmalılar.

Toplum olarak
Tüm bunlarla beraber belediyeler STK kamu kurum ve kuruluşlarınada bu konuda sorumluluk düşmekte.Örneğin belediyeler daha yeşil ve daha hayvan dostu çalışmalarda ve çevre bilincinde olabilir.Doğa ve hayvan sevgisini konu alan yarışmalar paneller vs.düzenleyebilirler.Artı STK lar şu anda da çalışıyorlar oldukça gönüllü doğa ve hayvansever STK lar bulunmakta;onlardan bu günün çocukları yarının büyükleri için ortak çalışmalar bekliyebilirz.Ne yazık ki çok az olduklarından şu anda sorun çözmek çin yetişebilmekteler ancak gelecek içinda projeler bekliyoruz tüm belediyelerden stk lardam Kamu Kurum Kuruluşlarının yanında Özel Kurum ve Kuruluşlardan.

Son olarak ;
Doğanın  korunmasına dair yapılan çalışmalar son zamanlarda elle tutulur hale gelse de, doğa ve hayvan sevgisi bilincinin yerleşmesi iyi bir eğitimle mümkün olabilir.
Buda çocukların küçük yaşta doğa ve hayvan sevgisinin kazandırılmasının önemini arttırıyor. Çocukların doğayla iç içe olmaya alışmaları, kendilerini onun bir parçası olarak kabul etmeleri, onu korumalarına ve zarar gelmesini önlemeleri sonucunu doğurur. Böylece bizim bıraktığımız bu değerli mirasın, sonraki nesillere de aktarılmasını sağlarlar.

Siz de doğa ve hayvan sevgisi nasıl aşılanır, çevrenizdeki tüm dostlarınıza anlatın ve paylaşın. Bunu bir farkındalık projesi haline getirin. Çocukların, geleceğin birer sağlıklı, bilinçli,duyarlı bireyi olmalarını sağlayın.Burara ilk iş aileye anne ve babaya düşüyor.En çokta annelere; Anneler, geleceği yapılandırarak, daha yaşanabilir bir dünya yaratabilirler. Bu hareketi bir an önce başlatın. Çünkü dünyamızı anneler ve onların sevgisi kurtaracak.
 (25.02.2016- TRT-Kent  Radyosu 
Yapımcı Sunucu :Lalifer Balibeyoğlu 
Konuk :Sahide Kızılkaya )

Anaokulu Ve Huzurevi Komşu Olursa


“ Nesiller Buluşuyor” Projesi
3 ve 5 yaş çocuklarının neşe ile eğitim öğretim aldığı, evlerinden sonra okullarını ikinci bir yuva, okuldaki öğretmenleri ve arkadaşlarını ikinci bir aile bilen mutlu çocukların okuluyuz biz. Semtimizde birçok anaokulu ve huzurevleri bulunmakta. Komşuyuz J. Biz bunu nasıl fırsat eğitimine çevirebiliriz diye düşününce “Nesiller Buluşuyor” projesi yaşam buldu. Günümüzde çekirdek aile modelleri çoğunlukta, çocuklarımız ebeveynleri ve yaşıtlarından başka yaş aralığında bireylerle pek karşılaşamamaktalar. Bu proje ile kuşaklar arasında buluşma mümkün kılındı. Özel Sevgi 2 Huzurevi ile Özel Gökkuşağı Ağacı Anaokulu olarak komşuluğumuzu proje ortaklığına döndürdük. 2016 Ekim ayında başlayan proje 2017 Mayıs ayına kadar sürecek.
Projenin amacı kuşaklararası etkileşimi ve iletişimi sağlamaktır. Bu proje ile kendini hayatın dışında kalmış hisseden yaşlılarla, 3 ve 5 yaş arası küçük çocuklar bir araya getirildi.
Bu proje ile yaşlılar ve küçük çocuklar birlikte zaman geçiriyorlar; müzik dinliyor, dans ediyor, resim yapıyor, birlikte yemek yiyor, kutlamalar yapıyorlar….
Bu etkinliklerin her iki yaş grubundakilere de olumlu anlamda bir şeyler kattığı muhakkak:
Küçük çocuklar yaşlılık ve yaşlanmayla ilgili bilgi sahibi oluyor, yaşlılarla ve engelli insanlarla sağlıklı iletişim kurmayı öğreniyor, kendilerinden çok daha fazla deneyim sahibi olan yaşlılardan öğreniyor ve koşulsuz sevgiyle tanışıyorlar.

Huzur evi sakinleri penceresinden bakılınca, yaşlılarımız “işleyen demir ışıldar” diyerek proje kapsamında yaşanmışlıkların etkisiyle artık daha mutlular. Kendilerini sosyal hayattan izole edilmiş veya yalnız hissetmelerinin ve bunun sebep olduğu depresyon ve benzeri rahatsızlıkların da önüne geçilmiş olmakta.
Bu ve benzeri projelerle yaşayarak öğrenme sağlandığından, kazanımları çok yüksek olmakta. Okullarda ve diğer kurumlarda, bununla beraber sivil toplum örgütlerinde de benzer veya farklı projeler ile süreçte var olmak, sosyal duygusal faydayı bireylerin kazanmasının yanında kurumlarda, toplum ve dünyaya da kazanımları sayılamayacak kadar çok olmaktadır.

            
ÇOCUKLARIN KAZANIMLARI:
     1.      Yaşlılık ve yaşlanma süreciyle ilgili bilgi sahibi olmak,
     2.      Yaşlılarla ve engelli insanlarla sağlıklı iletişim kurmayı öğrenmek,
     3.      Kendinden 2 – 3 kuşak farkı olan insanlarla sosyalleşmek,
     4.      Yaşlanmanın korkulacak / kötü bir şey olmadığını göstermek,
     5.      Koşulsuz sevgiyi, önem vermeyi, yardımlaşmayı yaşamak / öğrenmek,
     6.      Başkalarının duygu ve düşüncelerine önem vermek / saygı göstermek,  
     7.      Farklılıklara saygı göstermek,
     8.      Nezaket kurallarına uymayı öğrenmek.

YAŞLILARIN KAZANIMLARI:
   1.      Küçük çocuklarla etkileşime geçebilme fırsatı bulmak,
   2.      Çocuklarla oynarken fiziksel aktivitelerde bulunmak / hareket etmek,
   3.      Çocuklarla onların ortamında eğlenerek mutlu olmalarını sağlamak, böylece sosyal – duygusal alanda kazanım edinmek,
   
      4.      Yaşadığı deneyim, bilgi ve tecrübeyi alt kuşaklara aktarma imkanına sahip olmak,
      5.      Çocuklara rol model olma fırsatı yakalamak,
      6.      Çocukların değerler eğitiminde aktif rol almak,
      7.      Kendini artık hayatın dışında hisseden yaşlıları tekrar hayatın içine çekerek, kendilerini gerekli ve önemli hissetmelerini sağlamak.  
     
      " Bu günün küçükleri yarının büyükleridir." ( M.K. Atatürk ) Bu gün çocuklara yapılan hizmet yarınların umududur....

Sahide KIZILKAYA

Özel Gökkuşağı Ağacı Anaokulu Müdürü

12 Eylül 2016 Pazartesi

Eskiden çoook eskiden… bir zamanlar kırmızı pabuçlar varmış ;

Eskiden çoook eskiden… bir zamanlar kırmızı pabuçlar varmış ;
O kırmızı pabuçlar bayramda alınırmış kız çocuklarına
Neden mi ?
BENİM ANNEM BABAM MÜKEMMEL …
Onlar köyün ilk bayram gelini ve damadıydı J

Ben köyden kente göçmüş bir ailenin ilk kız çocuğuyum.Onların prensesiyim. Ben doğduğumda babam 21, annemse 17 yaşındaymış.
Annem anlatır: Köyde anlatılırmış; Kurtuluş savaşında  İzmir’den gavurlar döküldü denize ve ülkemiz kurtuldu 9 Eylül’de diye.Annem ilk İzmir’i o zaman duyuyor. Televizyon ile tanışıp gavurları görünce de çok şaşırmış ; onlarda insanmış, etten kemikten…Onlarında canı varmış yanan…Annem köyün güzel ve çalışkan kızlarından olup evin en büyük kızıymış.Başak tarlalarını anlatır özlemle ve anlatırken o tarlalarda esen rüzgarı ve toprak kokusunu onun yüzünde görürürüm.
Babam deseniz hiç annesini bilmemiş.O daha 40 günlükken annesi gözlerini yummuş lohusa hastalığından. Babam acı ile espiri yapar “benim süt anam inek” diye…18 yaşında babasını da kaybediyor.Köyde perişan olmasın diye köy büyükleri karar alıp babamın yaşını büyütüp 18 yaşı 20 yapıp askere gönderiyorlar.Babamı  istasyonunda dayısı uğurlar İzmir’e .Babam trenden  dayısı kaybolana dek bakar.lk defa bir insanın bu kadar küçücük kalıp kaybolduğunu görür.Dağların ardında bir dünya olduğunu da o gün trende öğrenir.
Annem ve babam büyüklerinin aldığı kararla, daha babam askerdeyken  nişanlandırılırlar. Babam askerde bırakın büyüklerinden para beklemeyi ,çalışıyor; para biriktiriyor.Sevilen, çalışkan, sarışın, mavi gözlü köy çocuğuna akıl veriyor komutanları ; “Kal İzmir’de. Yuvanı kur burda. Sen taşı sıksan suyunu çıkarırsın .Napacaksın köyde.” Babam mütevazi bir ev tutuyor.İş buluyor Sümerbank Fabrikası’nda. Babam 18 yaşında asker olarak geldiği şehirde kalır böylelikle.  Garibim canım babamda bayramda nişanlısını kaçırmaya niyetleniyor; Haberi yok ki düğün dernek onu bekler :)
Bizim köyde ilk defa o bayram düğün yapılır.Babam birkaç ay öncesinden bir mektup yazar amcasına “bayramda gelicem” diye. Amcası ve köy halkı da annesi babası olmayan bu gence sürpriz yapıp düğün hazırlarlar; “nasılsa bayramda köyde” diye…
Babam temiz ,en yeni elbiselerini  giyip berbere gidiyor.Kendince damat tıraşı oluyor.Otobüse nişanlısına aldığı iki triko ceket hediye  ile biniyor  (annem halen ceketlerin fosforlu yeşil ve turuncu renklerini anlatır ve hiç beğenmez :). Yıllarca o ceketler giyilmedi ama saklanıldı :) ).Uzun bir yolculuktan sonra dayısını kendisini beklerken buluyor. Dayımızın da lakabı tutuk ve babama diyor ki ; “Neeerdee kakaaldıın ?haahaaydi berbebeere “ babam o ün ikinci damat tıraşınıda olur ilçede :) Hadi şimdi köye babam şaşkın. Ne oluyor anlamaz. Dayı : ” köye giiididince  göögörürsün “der .
Bizim köyümüz iki taşlı tepeye sırtını vermiş ortada sanki nehir gibi gezen ana yolu olan ,bütün evlerin birbirini gördüğü , yamaçtan seslensen karşı mahalleden duyarabileceğin,sevimli ,insanlarının insan olduğu bir köydür.
Babam ve dayısı at arabasıyla köye  girerken davul zurna duyulur.Düğün vardır köyde.Babam “kimin bu düğünü?” der dayısına.Dayı :”Seseniin! …” der :)  Babam şok!
Annanemlerin iki katlı, içeriden merdivenli, kerpiçten, yazın serin, kışın sıcak olan mis gibi toprak kokan evleri vardı. Üst katta her odada banyonun olduğu gençlerin ve büyüklerin ayrı ayrı odaları vardı .Pencereleri çok genişti; oturup köyü seyredebilirdin pencereden .Hatta bu gün amerikan mutfak dediklerini ananemlerin köy evinde alt kattaki mutfakla ilk tanışmıştım. Mutfakta hem oturulur hem aş pişirilirdi. Ocak şimdilerin şömine dediğindendi. Yan tarafta da büyük bir oda vardı.Bu oda pikananındı (büyükanne,nine). Şimdi hikayemiz o odada devam ediyor; Bütün köy kadınları çoluk çocuk gelinin etrafında dizilmiş oturular.Gelin ortada yöresel gelinliğiyle sandalyede oturtulmuş, duvağı örtülmüş, ağlar durur.Garip anam  gelin olduğuna mı ağlasın damatsız başlayan düğününe mi J içeri bi çocuk koşar :“Damat geldiii ,geldi!” .Annem daha da bi ağlar şimdi :)

Köylerde eskiden düğünler erkek kınası ,gelin kınası olarak ayrı ayrı yapılır,davul zurna ile gelin atın üstünde yeni evine götürülürmüş.Muhtar ve hoca nikah kıyar olur  bitermiş.Ama bayramda olmazmış hiç. Köyümün ilk bayram düğünü bu hikaye ile annem ve babamla başlar. Köyden şehre çalışmaya giden gençler düğünlerini anca bayramda bayram sevinci ile yapar olmuşlar.
Gelelim babama J Canım babam davul zurna ile karşılanır.Damat tıraşı için sandalyeye oturtulur ve düğün başlar J Babam hayatı boyunca traş olmayı sevmiştir ve önemser.Bu gün yaşlı.Berbere gidemez ama  annem hemen hemen her  gün sakal traşını yapar.

Evveet bizde  her bayram annem ve babamın düğünü bi anlatılır. Sizinle bizim bayram hikayemizi paylaşmak istedim ama muhabbetimiz daha bitmedi ;)

Kırmızı pabuçlarım oldu benim ; babam var demedi yok demedi o kırmızı pabuçları aldı bana.Erkek kardeşlerim her bayram ikiz gibi giydirilirdi.Kemeraltından gidilip, pazarlık yapılıp onlara ve bana muhakkak bayramlık alınırdı.O zaman öğrendik,para kıymetli ama ne zaman harcanıyor ? sevdiklerinin mutluluğu için …
Bayramlık el öpmeye gittiğimizde annemin gözüne bakardık; ne kadar şeker alabiliriz tatlı yememiz doğru mu? yiyelim mi ? bakmazsak usulca masum bir çimdikte yerdikte hani J O zaman öğrendik ölçülü olmayı, yeterince yemeyi ve düşünceli davranmayı.
Mahallede el öperdik bayramlık komşu teyze ve amcaların.Tek tek gezerdik.Bazı kapılarda gülümserdik fazlasıyla,bazılarında çekinirdik bir an önce el öpüp geçsek bu kapıyı. Eğer bu kapıyı atlarsak anneme şikayet giderdi;”gelmedi senin veletler bana bayramlık” diye :). O zaman o kapılarda el öperken öğrendik insanları ve duygularını.Kimi gerçekten sevgi dolu ve cömertken,kimi öfkeli ve cimriydi :).Annem gitmek istemediğimiz komşumuz için bize öyle hikayeler anlatırdı ki;” işte hasta da ondan…Çocuğunu kaybetti seni görünce onu hatırlıyor…olsun onun kalbi yumşacık,Onun huyu öyle…” bizde gülümseyerek giderdik her bayram J O zaman öğrendik insanları olduğu gibi kabul etmeyi…
O bayramlarda öğrendik saygıyı,sevgiyi…Bayramlar sadece müslümanların değildi.Kiliseye giden komşu teyzeminde elini öpmeye giderdik ve bize her bayram özel hediyeleri olurdu; bazı bayram gofret ve mendil alırdık (buradan bayram öncesi hastalandığını, yorgun olduğunu anlardık yoksa her bayram bize mis kokan tarçınlı kurabiyelerden yapar verirdi.). Anneme de gelince derdik ve annem hem bayramlık hem geçmiş olsuna ilk o komşumuza giderdi.Elinde ya çorba ya da meyve olurdu hastaya giderken. O zaman öğrendik; insanların sadece iyi değil kötü zamanlarında da yanlarında olmak gerekliydi.

Bu gün şunu diyebiliyorum; Köyden kente göçmüş anne ve babam benden çok daha iyi anne ve baba oldular bana.O imkansızlıklar ve hazırbulunuşluklarıyla yapabileceklerinin en mükemmellerini yaptılar. Anne ve babalarımızın hakkı ödenmez.
Burdan annem ve babama seslenmek istiyorum izninizle;
“Hakkınızı helal edin canım annem canım babam .
Bayramınız mübarek olsun.
Hürmetle ellerinizden öperim.
                                            Kızınız Sahide “

6 Yaşında ; Annem babam her şeyi bilir!. 
10 Yaşında; Annem babam çok şeyi bilir!. 
15 Yaşında; Ben de, babam kadar biliyorum!.. 
20 Yaşında; Şu muhakkak ki, annem ve babamın, öyle pek fazla bildiği yok!.
30 Yaşında; Bir kere de annem ve babamın fikrini sorsam, fena olmayacak!. 
40 Yaşında; Ne de olsa, annem babam bazı şeyleri biliyor!. 
50 Yaşında; Annem babam her şeyi biliyor!. 
60 Yaşında; Ah!, Annem babam hayatta olsaydı da, kendilerine danışabilseydim!.

Ah ve keşke demediğimiz bayramlarda ve anlarda olmak dileğiyle…Süreci ve anı kaçırmadığınız bayramlar dilerim. Sevgi ile kalınız…

Sahide Kızılkaya
(Evlat,Anne,Kardeş,Eş,Arkadaş,Dost…)






17 Ağustos 2016 Çarşamba

Ne Olursak Olalım…

Ortaokul yıllarımdı. Amcam öğretmendi. Hem biricik amcam olduğundan hem de öğretmen olduğu için o gün ve bu gün de tüm söyledikleri ve yaptıkları anlamlı kutsaldı. Bana aşağıdaki şiiri okudu ve bu şiiri hayatım boyunca içimde yaşatmamı istedi. O günden sonra benim birincil amacım “Her ne isem her ne olursam olayım en iyisi olmalıydım!” oldu…



EN İYİSİ OL
Dağ tepesinde bir çam olamazsan,
Vadide bir çalı ol.
Fakat oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın.

Çalı olamazsan bir ot parçası ol,bir yola neşe ver.
Bir misk çiçeği olmazsan bir saz ol.
Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.

Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz.
Dünyada hepimiz için bir şey var.
Yapılacak büyük işler, küçük işler var.
Yapacağınız iş, size en yakın olan iştir.

Cadde olamazsan patika ol.
Güneş olamazsan yıldız ol.
Kazanmak yahut kaybetmek ölçü ile değildir.
Sen her neysen, onun en iyisi olmalısın.
(Douglas MALLOCH)



Sokakta insanları gözlemlerim. Bugün iki çöpçü arkadaşımdan örneklemde bulunacağım; sokağınızda çöpleri boşaltan bir çöpçüye bakın. Birinci çöpçümüz işini ve kendini seviyorsa şöyle yapar; çöpü arabaya dikkatli boşaltır. Eğer dökülenler varsa onları toplar ve çöp arabasına atar. Ekmek varsa çöpün yanında, onu alıp arabanın yanında bir yere asar. Muhakkak o ekmekleri bir hayvanın karnını doyurması için ayırmıştır.
İkinci çöpçü de ne kendini ne işini sever. Aynı durum şöyle yaşanır; büyük bir gürültü ile çöp kutusunu arabaya dayar. Sanki çöp kutusu canlıdır ve onu tartaklar gibi hınçla boşaltır içindekileri çöp arabasına. Yerlere dökülen varsa onlara da niye döküldünüz diye bir tekme savurur. Arabaya binerken de; ben böyle kadere tüküreyim der gibi yere tükürür gider.
Bu iki insan hangi meslekte olursa olsun aynı rollerinin farklı yansımalarını yaşar ve yaşatır. Diyelim ki bizim kahramanlarımız doktor oldular; birinci doktor hasta muayenesinde şöyle yapar; içeri giren hasta ile selamlaşır; bunu aynı günde defalarca yapsa da selamlaşır. Hastasına kendi anne ve babası veya kardeşi gibi bir tutumla yaklaşır. İki kelam ile içini rahatlatır hastanın.Hastamız iyileşemeyecek de olsa kendini önemli ve bu dünyada var hisseder.
İkinci doktor kahramanımız doktor olsa hastamıza nasıl yaklaşır anlatmama gerek var mı bilemiyorum ama ben yine de bir iki cümle ile üzerinden geçeyim. Hasta içeri girince selamlaşmaz. Karşısındaki bir canlı değil de onun için iştir sadece, cansız varlık gibi davranır hastaya. Hasta bir şey söyleyecek olursa pişman eder onu; herkes yerini bilmelidir efendim. Hasta hasta değilse de hasta olur.
Evet, kim olursa olsun kahramanlarımız çöpçü, doktor, öğretmen vb. Aslolan insanın kendi ile barışık tutumudur. İnsan kendini severse diğer insanları ve dünyadaki tüm canlı ve cansız varlıkları sevebiliyor ve saygılı davranabiliyor. Bulunduğumuz yer ve işimiz bizim ilgi ve yeteneklerimize yakın olduğunda kendimizi daha başarılı hisseder ve daha başarılı olacak çabaya gireriz. Başarı yatlar ve katlarda değil içinizde duyduğunuz huzur ve mutluluktadır.
Şunu da duyar gibiyim sizden, “Karnın açken nasıl mutlu olacaksın? Sana konuşmak kolay!” Efendim bu dünyada hepimiz var olduğumuz yerde yapmamız gereken işleri sevgi ve saygı çerçevesinde görev bilinci ile hakkı ile yapar isek bu dünyada açlık diye bir terim yer almaz.
İçimizde yarattığımız eziyeti kendimize ve çevremizdeki canlı cansız hiçbir varlığa yaşatmayalım. Gelin kendi kapımızın önünü süpürerek başlayalım ve lütfen kendimizi ve yaptığımız işleri sevelim.
Bu dünyada bize ihtiyaç var ve yerim işim nerde ise ben onu hakkı ile yapmak yaşatmak için varım. Ne olursak olalım en iyisi olalım. Yaptınız işlerde mutlu olmanız ve mutlu edebilmeniz dileğiyle. Sevgi ve saygılarımla…


Sahide KIZILKAYA

(Kilizman Postası/ Kasım 2013 te yayınlandı )

14 Temmuz 2016 Perşembe

SEÇİMLER BİZİM

Hayat her zaman bize gülümsememizi gerektiren sürprizlerle karşılamıyor... Benim Facebook profilimde resimlerime baktığınızda ya da günlük yaşamda hep gülümseyen yüzümle karşılaşırsınız...
   Bu benim her daim mutlu olmayı başardığım anlamına gelmiyor... Üzüntülü, kederli, öfkeli, kızgın, mutsuz anlarım da oluyor... Bunları yaşarken uzun süre o ruh halinde kalmamaya çalışıyorum... Beni o ruh haline sokan durum, olay, yaşantı neyse onu çözmeye düzeltmeye olumlu hale döndürmeye çabalıyorum... Zaten böyle bir çabaya girdiğinizde bile hemen içinizde umut ve neşe kırıntısı beliriyor ve canlanıyorsunuz... Yalandan yüzünüze bir gülümseme yerleştirin şimdi; fark ettiniz mi yüzünüzle beraber kalp kaslarınıza kadar bir değişim oluşuyor... Bununla beraber yüzünüzdeki gülümsemeyi gerçeğe dönüştürdüğünüzde ki değişimler müthiş.
  
   Basit bir örnekleme yapalım; Bu gün yağmur var... Bunu iki türlü karşılayabilirim;
   "Bugün okula gidecektim. Bahçede ustalarla işim kaldı kahrolsun bu yağmur nerden çıktı!..."
   Ya da:
   "Olmadı ustalarla işim ama bunda da bir hayır vardır... Yağmurun denizin kokusu çok güzel... Kızımla, eşimle, anneannemle güzel bir kahvaltı için şansım oldu... Bilgisayarda yazımı yazayım bu gün bari..."
   Hangi ruh halinde olmayı ben seçiyorum her durumda, koşullar değil... Hayata gülümsemeyi başarabilme gücü sizde ve bende var... Kullanabilmek elimizde...
   Geçen gün kuzenime bana her zaman güç veren iki kurbağanın hikâyesini anlattım sohbet arası... Hikâyeyi sizlerle paylaşmamı istedi... Hazır konunun yeri gelmişken sizinle sohbetimizi biraz uzatalım.
   İki kurbağa var hikâyemizde... Kurbağalardan biri iyimser diğeri karamsar bakıyor her şeye... Bu iki küçük kurbağamız bir gün kazara süt kovasına düşmüşler… Çırpınmaya bağırmaya başlamışlar… Yardım çığlıklarını kimseler duymamış… İyimser kurbağa hem çırpınıyor hem de olanca sesinle imdat istiyormuş. Çırpınarak kovadan çıkmaya çalışıyormuş var gücüyle… Karamsar kurbağamız:
  -Buradan kurtulamayacağız… Bizi kimse duymuyor…
   İyimser kurbağamız da;
   -Çıkacağız bu kovadan hadi bir daha sıçrayalım der ve bir taraftan da imdat diye seslenirmiş…
   Bir süre sonra karamsar kurbağamızın kurtulmalarına olan inancı yok oldukça iyice dermanı kesilmiş, Artık çırpınamaz ve sesi de çıkamaz olmuş… Kurbağacık son nefesini vermiş oracıkta… Bunu gören iyimser kurbağa arkadaşına çok üzülmüş ama çabasından vazgeçmemiş; devam etmiş seslenmeye ve çırpınmaya… Saatler geçmiş böyle… Artık o da çok yorulmuşken ayağının altında bir şey hissetmiş. Kocaman bir topak varmış. Ayağını ona dayayıp bir sıçrayışta kovadan dışarıya atlayıvermiş…
   Kurbağamızın ayağına gelen saatlerce süt kovasında çırpınmasından oluşan tere yağ topağıymış… Kurbağamızı kurtaran tere yağ topağı değil kurtulacağına olan inancı aslında… Bu inanç ve iyimserlikle çaba gösterdiği için tere yağ oluştu ve kurtuldu…
   Nefes almakta zorlandığım durumlarda hemen bu hikâyeyi hatırlarım…  Var olan olumsuz durumdan nasıl kurtulabilirim çabasına girdiğinizde başarmışta oluyorsunuz…
   Oluşan her durumda nasıl tavır ve tutum takınacağımıza biz karar veriyoruz… Hayata ve olaylara gülümseyerek umutla iyimserlikle bakmak ya da mutsuz, karamsar bakmak ve yaşamak bizim tercihimiz… İnsan hayata gülümseyerek bakabilmeyi başardığı noktada zaten yaşadığı süreç ile kazanmış olmakta sonuç istenildiği gibi olsun olmasın... Mutlu olmayı başarabilme gücümüz var yeter ki bunu keşfedip uygulama ve alıştırmalarını yapalım… Buna değeriz. Kendimize bu fırsatı verelim.. Gülümseyen umut dolu yaşantılarda olmanız dileğiyle...

Sahide KIZILKAYA

(http://www.egeninsesi.com/article/136392-secimler_bizim  Yayınlandı )

Çeldirici implantları temizlemeye var mısın?

Bugün hemen şimdi tüm realiteleri değiştirecek neyi farklı olabilirim ya da yapabilirim? Dedik ya sabahtan 30 kere 😃 üstüne bu post bi fark...