14 Temmuz 2016 Perşembe

SEÇİMLER BİZİM

Hayat her zaman bize gülümsememizi gerektiren sürprizlerle karşılamıyor... Benim Facebook profilimde resimlerime baktığınızda ya da günlük yaşamda hep gülümseyen yüzümle karşılaşırsınız...
   Bu benim her daim mutlu olmayı başardığım anlamına gelmiyor... Üzüntülü, kederli, öfkeli, kızgın, mutsuz anlarım da oluyor... Bunları yaşarken uzun süre o ruh halinde kalmamaya çalışıyorum... Beni o ruh haline sokan durum, olay, yaşantı neyse onu çözmeye düzeltmeye olumlu hale döndürmeye çabalıyorum... Zaten böyle bir çabaya girdiğinizde bile hemen içinizde umut ve neşe kırıntısı beliriyor ve canlanıyorsunuz... Yalandan yüzünüze bir gülümseme yerleştirin şimdi; fark ettiniz mi yüzünüzle beraber kalp kaslarınıza kadar bir değişim oluşuyor... Bununla beraber yüzünüzdeki gülümsemeyi gerçeğe dönüştürdüğünüzde ki değişimler müthiş.
  
   Basit bir örnekleme yapalım; Bu gün yağmur var... Bunu iki türlü karşılayabilirim;
   "Bugün okula gidecektim. Bahçede ustalarla işim kaldı kahrolsun bu yağmur nerden çıktı!..."
   Ya da:
   "Olmadı ustalarla işim ama bunda da bir hayır vardır... Yağmurun denizin kokusu çok güzel... Kızımla, eşimle, anneannemle güzel bir kahvaltı için şansım oldu... Bilgisayarda yazımı yazayım bu gün bari..."
   Hangi ruh halinde olmayı ben seçiyorum her durumda, koşullar değil... Hayata gülümsemeyi başarabilme gücü sizde ve bende var... Kullanabilmek elimizde...
   Geçen gün kuzenime bana her zaman güç veren iki kurbağanın hikâyesini anlattım sohbet arası... Hikâyeyi sizlerle paylaşmamı istedi... Hazır konunun yeri gelmişken sizinle sohbetimizi biraz uzatalım.
   İki kurbağa var hikâyemizde... Kurbağalardan biri iyimser diğeri karamsar bakıyor her şeye... Bu iki küçük kurbağamız bir gün kazara süt kovasına düşmüşler… Çırpınmaya bağırmaya başlamışlar… Yardım çığlıklarını kimseler duymamış… İyimser kurbağa hem çırpınıyor hem de olanca sesinle imdat istiyormuş. Çırpınarak kovadan çıkmaya çalışıyormuş var gücüyle… Karamsar kurbağamız:
  -Buradan kurtulamayacağız… Bizi kimse duymuyor…
   İyimser kurbağamız da;
   -Çıkacağız bu kovadan hadi bir daha sıçrayalım der ve bir taraftan da imdat diye seslenirmiş…
   Bir süre sonra karamsar kurbağamızın kurtulmalarına olan inancı yok oldukça iyice dermanı kesilmiş, Artık çırpınamaz ve sesi de çıkamaz olmuş… Kurbağacık son nefesini vermiş oracıkta… Bunu gören iyimser kurbağa arkadaşına çok üzülmüş ama çabasından vazgeçmemiş; devam etmiş seslenmeye ve çırpınmaya… Saatler geçmiş böyle… Artık o da çok yorulmuşken ayağının altında bir şey hissetmiş. Kocaman bir topak varmış. Ayağını ona dayayıp bir sıçrayışta kovadan dışarıya atlayıvermiş…
   Kurbağamızın ayağına gelen saatlerce süt kovasında çırpınmasından oluşan tere yağ topağıymış… Kurbağamızı kurtaran tere yağ topağı değil kurtulacağına olan inancı aslında… Bu inanç ve iyimserlikle çaba gösterdiği için tere yağ oluştu ve kurtuldu…
   Nefes almakta zorlandığım durumlarda hemen bu hikâyeyi hatırlarım…  Var olan olumsuz durumdan nasıl kurtulabilirim çabasına girdiğinizde başarmışta oluyorsunuz…
   Oluşan her durumda nasıl tavır ve tutum takınacağımıza biz karar veriyoruz… Hayata ve olaylara gülümseyerek umutla iyimserlikle bakmak ya da mutsuz, karamsar bakmak ve yaşamak bizim tercihimiz… İnsan hayata gülümseyerek bakabilmeyi başardığı noktada zaten yaşadığı süreç ile kazanmış olmakta sonuç istenildiği gibi olsun olmasın... Mutlu olmayı başarabilme gücümüz var yeter ki bunu keşfedip uygulama ve alıştırmalarını yapalım… Buna değeriz. Kendimize bu fırsatı verelim.. Gülümseyen umut dolu yaşantılarda olmanız dileğiyle...

Sahide KIZILKAYA

(http://www.egeninsesi.com/article/136392-secimler_bizim  Yayınlandı )

13 Temmuz 2016 Çarşamba

Doğaya Bırakılan İzler ve Sahipleri!..




Fotoğrafı görünce üzülmeyen var mı?
Bunu değiştirmek benim ve senin elinde ;
Var mısınız o sahilde yürüyüş yapalım ve  ayak izlerimiz olsun sadece ?
"Herkes kendi kapısının önünü temizlerse her yer temiz olur." 
Bu bir özdeyiş , mecaz anlamda söylenir hep ; 
Burada gerçek anlamda kullansak daha iyi bile olur.
Kimler var ? gerçek ve güzel izler bırakmak istiyor bu güzel Dünyamıza ?

Doğa size geri veriyor... Tohum ekerseniz ürün alıyorsunuz.. Çöp atarsanız ona o da size geri veriyor... Sahillerin bu hali doğanın bizim suratımıza tükürmesi, tokat atması gibi gelir bana hep...Ne ekersek onu biçiyoruz aslında...Doğa bile cevapsız kalamıyor...
Okulumuzun önünü her sabah Leyla Hanım su serperek süpürür.. Çocuklarımız ve biz yerde bir kirlilik görsek alır çöpe atarız... Ancak bir saat geçmeden sanki mahallenin tüm çöpleri oyun oynamak ister gibi rüzgarın refakatinde okulumuzun kapısının önünde toplanırlar..."Öğretmenim bizi çöp konteynırımıza götür lütfen" der gibi gelir bana hep. Bu gün okulumuzun dış bahçe duvarlarının önündeki kirlilik için  ilgili birimlerle konuştum... Çöplerin nedeni çöp toplayıcıların çöp konteynırlarını eşelerken etrafa dağıttıklarını öylece bırakmaları ve  gelip geçen insanların dikkat etmeden çevreyi kirletmeleri... Sigara içenlerin izmarit yağmuru yerlerde.

Okulda ve evde sadece bilişsel eğitim ve öğretimin yanında sosyal kültürel fayda sağlayacak değerler eğitimine de özen göstermemiz gerekli... Bugün çevremizde bu ve benzeri kirlilikleri görüyorsak  0-6 yaşında evde ve okulda bu eğitimi almayan çok insan olduğunun göstergesidir bu aslında… Hiçbir şey için geç değil… Çocuklar rol modelleri ciddiye alırlar… Onlara güzel bir model olursak yarınlardan korkmamıza hiç gerek kalmaz… Çok zor değil; sadece arabadan dışarıya çöplerimiz atmasak veya kapımızın önünü çocuğumuzla beraber çocukken olduğu  gibi temizlesek, piknik alanından ayrılırken kendi kirliliğimizi toplasak… Bakın hep  kendi yarattığımız kirliliği temizlemekten bahsediyorum… Sadece kendi yarattığımız kirliliğe engel olsak yeterli…

Çocuklarımıza sadece bilgi yüklemek değil yaşam… Çocuklarımızın o bilgileri hayata geçirebileceği temiz ve  güvenli mutlu bir dünyaya ihtiyacı var… Manevi kültürel değer ve ahlak eğitimini rafa kaldırdığımızda sadece bu sahillerle karşılaşabileceğimiz sonucunu doğurmuyor… Yanında bir çok paralel sorun ve sonuç olacağı kesin…

Biz çocuklarımla kendi kapımızın önünden projelendirerek başladık temizliğe… Darısı tüm Dünyamızın başına…

Daha temiz, güvenli bir dünyada esenlikle kalabilmek dileği ile…

Sahide KIZILKAYA

(http://www.egeninsesi.com/article/139049-dogaya_birakilan_izler_ve_sahipleri)yayınlandı

Bu Kanunu Sevdim:"Çöp Kamyonu Kanunu"

Küçük kızım bir gece dua ediyordu; Duasının içinde şöyle bir cümle geçti; "Allah’ım kötüleri iyi yap..." Bana hayatımın derslerinden birini vermişti... Ben o güne kadar bize öğretildiği gibi "kötülerin şerrinden koru Allah’ım, kötüleri bizden uzak tut..." derdim... Kızıma neden böyle dediğini sorduğumda bana şöyle dedi "ama anne, onlarda iyi olsun, mutlu olsunlar". Kızıma bu duayı sana kim öğretti dediğimde; anneanne ya da babaanne demesini beklerken bana "ben buldum güzel mi duam?" dedi. çok utandım o an... Evet küçücük yüreği ile ne kadar güzel bir keşifte bulunmuştu. O günden beri bende kızım gibi kötüler iyi olsun derim dualarımda...
   Peki kötüler iyi olsun diye dua edeceğiz ama kaçınılmaz hayatın olmazsa olmazı olumsuz bir tutum karşısında ne yapmalıyız? 
   Bununla beraber bu gün bir arkadaşımın kendine yapılan şık olmayan bir tavra üzüldüğünü gördüm. Bende ve sizde benzer tutum ve tavırlarla her gün karşılaşabiliyorsunuz, karşılaşıyoruz... Kimse böyle bir tavrı hak etmez ve etmiyor...
   Tesadüfen aşağıdaki paylaştığım hikayeyi okudum ve benzetmeyi çok beğendim..
   "Çöp Kamyonu Kanunu" Hepimiz gün içinde ve hayatımız boyunca içi çöp dolu insanlarla karşılaşabiliyoruz. Peki nasıl koruyacağız kendimizi? Nasıl çöplerden uzak durabileceğiz? 
   "Kadın taksiye binmiş ve hava alanına gitmek istediğini söylemişti. Sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önlerine çıktı. Şoförü çarpmamak için sert şekilde frene bastı. Taksi kaydı, ama diğer arabaya çarpmaktan kıl payı farkla kurtuldu. Siyah arabanın sürücüsü camdan başını çıkarıp bağırmaya ve küfretmeye başladı. Taksi şoförü ise gayet sakin ona gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı. 
   Kadın bütün bu olanları şokunu yaşarken, taksi şoförünün tavrına daha da şaşırmıştı. 
   Sordu: "Neden böyle davrandınız? Adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastanelik edecekti." 
  Taksi şoförü gülümsemeye devam ederek: "Çöp Kamyonu Kanunu" dedi. 
   Kadın: "Çöp Kamyonu Kanunu?" diye sordu, anlamamıştı.
   Şoför açıkladı: "Pek çok insan, çöp kamyonu gibidir. Her tarafta içleri çöp dolu olarak dolaşıyorlar; kızgınlığı, öfkeyi ve hayal kırıklığını biriktiriyorlar. Ancak doldukça çöpleri bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar. Bu bazen ben, bazen de siz olabilirsiniz. Kişisel almayın. Sadece gülümseyin, onlar için dua edin ve yolunuza devam edin. Onların çöpünü alıp işyerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın."(Alıntı)
   Evet bu şoför gerçek bir bilge… İşte başarılı bir insan… Başarılı olan insan her koşulda çöp kamyonlarının ya da hayatta karşılaştığı tüm zorluklara gülümseyebilen insandır.
   Yaşadığımız olumsuzluklarla dünyanın bizim gülümsememizi çalmasına izin vermeyelim; biz gülümseyelim ki dünya değişsin.
   Hayat çok kısa ve tekrarı yok… Pişmanlıklarla yatağa yatmak veya uyanmak için zamanımız yok; Bize iyi davrananlara iyi davranıp sevmek, kötü davrananlar içinde dua etmek bizim en güzel tutumumuzdur kendimiz ve etrafımız için…
   Yılmaz Güneyin çok güzel deyişi ile noktalayalım sohbetimizi; Gülümseyelim, çöp kamyonlarına ve hayata….
   “Gülümsüyorum. Çünkü: biliyorum ki gülümsemek; dostlarıma karşı sunduğum en iyi ikram, düşmanlarıma karşı en asil darbedir!” (Yılmaz Güney )

Sahide KIZILKAYA
Okul Öncesi Eğitimcisi

 (http://www.egeninsesi.com/article/147737-bu_kanunu_sevdimcop_kamyonu_kanunu) yayınlandı.



SADECE YEMEK DEYİP GEÇMEYİN…


“Çocuğum yemek yemez. Yemek seçer, uyumaz, paylaşımı yok, sosyal değil…”
Tüm bunlara sadece gülümseyerek cevap veriyoruz. Çünkü bunlar bizim için aşılamaz sorunlar değildir. Eğer çocuğumuzda fizyolojik bir problem yok ise biz bu sorun davranışları kısa sürede ailelerimiz ile işbirliği içinde aşabilmekteyiz.

Bu gün burada yeme problemini okulumuzda ve evde ailelerimiz ile nasıl çözdüğümüzü paylaşacağım.
Birincil olarak şuna açıklık getirmeliyiz. Çocuğumuz bir yaşına kadar doğum kilosunun üç katına yaklaşır ve çok yer. Ancak altı yaşına kadar büyüme hızı yavaşlamakta ve bununla beraber yemek yemeye önceki gibi çok gereksinim duymazlar.
Çocuklar bir yetişkinin yediği porsiyonun dörtte birini yiyebilir. Mideleri bizimle aynı gibi düşünmeyelim. Daha sık aralarla beslenmeye ihtiyaç duyar ve az yerler. Okulda çocuklarımız iki-üç saat arayla dört defa beslenmektedir. Eve gittiklerinde akşam yemeğine kadar bir ara öğüne ihtiyaç duymaktalar.
Biz okulda yeni tadlar için ya da yemesi için çocuğu zorlamayız. Okula yeni başlayan çocukta okul fobisi yemekle çocukta yerleşebilir. Çocuğumuzun önce öğretmenine ve arkadaşlarına okula alışması ve sevmesi gerekir ki yeme problemi kolay aşılabilsin. Zamanla öğretmeni ve arkadaşları ile yemek yemek çocuğumuza eğlenceli olan bir ihtiyaç olarak görünecektir.
Yaş gruplarına göre öğretmeni ile yemek salonunda yemeğe gelen çocuklar şunu bilirler.”Masada yemekler var ve ben istediğimden istediğim kadar yiyebilirim.” Yemeklerimiz masada ortada self servistir. Öğretmeni gerektiğinde çocuğumuzu destekler. Evde de aileden aynı tutumu bekleriz. Yemekler ortada servis tabağında olmalı ve çocuğumuz ne kadar yiyeceğine ve ne yiyeceğine kendisi karar vermeli. İlk başlarda çocuğumuz kendi sevdiklerinden yemek isteyebilir ve bırakın yesin. Sonraları diğer yiyecekleri de merak edip yemeğe başlayacaktır. Bizim ve ailenin burada ki tutumu önemlidir. Biz okulda sevmediği veya ilk kez tadacağı bir yemek olduğunda sadece tadına bakmasının yeterli olduğunu ancak ister ise yeterli miktarda alması yönünde konuşuruz. Yemek yemek istemeyen çocuğumuza uygulayabileceğimiz en iyi yöntem yemek yemediği zaman ilgi göstermemektir. Yemek konusunda ısrar etmek, kızmak, ödüllendirmek, alkışlamak ya da sohbetlerde bu konuyu anlatmak… çocuğumuzun bu durumu oyun haline getirip sizin ilgi ve dikkatinizi çekme yolu olarak görmesini sağlar.
Peki evde ne yapmalıyız?
İlk önce çocuğumuz evde yemek zamanı olduğunu bilmeli tüm aile bireyleri aynı zamanda yemeğe oturmaya özen göstermeli. Yemek zamanı fiziksel ihtiyacın yanında sosyalleşme sürecini de sağlar. Yemekte bulunanlar ile iletişime geçer. Yemekte basit sohbet konuları seçilmeli çocuğunda katılımı sağlanmalı.
Yemeği anne hazırlıyor ise babada ona yardım etmeli. Çocuğumuzda bu yardıma katılmalı masa hazırlanabilir ya da salata yapımına yardım edebilirler. Masada istediği yerde ,sevdiği tabak ve bardaklarla yemesine izin verin.
Gün boyunca içecek olarak su tüketmesine izin verin.Meyve suları tokluk verir.
Çocuğumuzla beraber alışveriş yapıp, sebzeleri beraber seçebilirsiniz.
Yemek hazırlanırken menü seçimini çocuğumuza bırakabilirsiniz. Birkaç seçenek sunun ancak sebze yemeği isteyip istemediğini sormayın; Seçenekleri siz sunun ama o karar versin…
“Bamya ve bezelye var.. Hangisini pişirmemi istersin?
Sonuç olarak yemeği çocuğumuz kendisi seçmiş olur, ayrıca akşam ne yiyeceği ile ilgili ön bilgisi olup yemekte sebze yiyeceği mesajını da almış olacaktır.
Yiyecekleri de çeşitli sunmalıyız ki her yiyecekten tadarak doğru beslendiği gibi farklı tadlara da alışsın.
Yemekte çocuğumuz ne kadar yiyeceğine kendisi karar vermeli. Genelde evlerde yaşanan tablo şudur;
“Tabağında ki bitecek!…Daha doymadın…”
Çocuğumuz bu durumda şöyle düşünür;
“Ben aç mıyım? Tok muyum? Bilmem…Annem bilir….”
Bu durumda çocuğumuzun hayatı boyunca kendi kararlarını almasına daha küçükken yemek masasında elinden almış oluyoruz. Bir yetişkin olduğunda en basit karar anlarında bile bir başkasına ihtiyaç duyar. Kendi başına karar alamaz. Aç veya tok olduğunu çocuğumuz ancak kendi bilir. Bazen iştahsız olabilir ya da önündeki yemeği sevmiyordur…Biz de her yemeği seviyor muyuz?.. Sadece yemek deyip geçmeyin…Bu zamanlar çocuğumuzun fiziksel gelişiminin yanında kişisel ve sosyal gelişimini de etkileyen anlardır. Bırakalım çocuğumuz kendisi karar versin. Kendisini tanımasına ve keşfetmesine fırsat vermeliyiz…

Sahide KIZILKAYA
Okul Öncesi Eğitimcisi

(Kilizman Postası Haziran 2013 yayınlandı)

Baş Ucu Kitaplarım

 "Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak"

Her insan hayatı boyunca her mevsimi yaşar...Herkesin kışı vardır...Bazılarının kışı parçalı bulutlu güneşli geçerken bazılarının kışı sert karlı çetin geçebilir...Herkes kendi kışını bilir ve o mevsimi yaşar...Önemli olan kışı nasıl geçirdiğimiz geçirebildiğimizdir...Kışa hazırlanmak, hazırlıksızsak bu durumda neler yapabiliriz.?Kışı hastalanmadan evimizde elimizde kahve ile penceremizden bakarak keyifli hale nasıl getirebiliriz? 
Bana soruyorlar herşeye rağmen nasıl gülümseyebiliyorsun diye :) Bazı kitaplar vardır onları başucumuzdan ayırmamalıyız...Baş ucu kitabımı hayatımda tutuyorum hep ve hayatımın içinde uygulayabildiğim kadar  da uyguluyorum...İşte o kitap"Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak" Dale Carnegie
Kitapta gerçek hayattan hikayeler ve çözüm yollarını nasıl bulmuşlar görebiliyorsunuz..
Bununla beraber ya halinize şükrediyor benim ki de kışmıymış diyorsunuz..Ya da yalnız olmadığınızın verdiği huzur ile çok daha kolay yol alabiliyorsunuz...
Aşağıda kitaptan bir kaç ana başlıklar var..Başlık dedim sadece içeriğini okuduğunuzda varabileceğiniz nokta sizin süzgecinizde kalanlar ve uygulayacaklarınız olmakta...
Benden söylemesi :)
Kışınızı nasıl geçirmek istediğinize karar verecek tek kişi sizsiniz...
Kışlarımızın tadını çıkarabilecek güçte ve bilinçte olabilmek dileğiyle...



Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak Prensipleri


Üzüntünün Üstesinden Gelmenin Temel Yolları

1. Güne odaklan, günü yaşa
.
2. Sorunlarla başa çıkmak için:
 a. Kendi kendinize sorun: “En kötü ne olabilir?”
 b.En kötü durumu kabullenmek için kendinizi hazırlayın.
 c. En kötü durumla ilgili gelişme kaydetmeye çalışın.

3. Endişenin sağlığınızla ödeyebileceğiniz yüksek bedelini kendinize hatırlatın.

Üzüntünün Çözümlemenin Temel Adımları

 1. Tüm gerçekleri toparlayın.

 2. Tüm gerçekleri tarttıktan sonra karar verin.

 3. Karara vardıktan sonra harekete geçin!

4. Aşağıdaki soruları yazıp, yanıtlayın:
 a. Sorun nedir?
 b. Sorunun sebepleri nelerdir?
 c. Sorunun olası çözümleri nelerdir?
 d. Olası çözümlerin en iyisi hangisidir?

Üzüntü Sizi Yenmeden Siz Endişeyi Yenin

1. Kendinizi meşgul edin.

2. Önemsiz şeyler için sızlanmayın.

3. Endişelerinizden kurtulmak için ortalamalar kanununu kullanın.

4. Kaçınılmazla işbirliği yapın.

5. Bir şeyin ne kadar endişelenmeye değebileceğine karar verin ve o konuda daha fazla kuruntu yapmayın.

6. Geçmiş hakkında endişelenmeyin.


Huzur ve Mutluluk Sağlayacak Tutum Takınmanın Yolları

1. Zihninizi huzur, cesaret, sağlık ve ümit düşünceleriyle doldurun.

2. Asla düşmanlarınızdan öç almaya çalışmayın.

3. Nankörlük de bekleyin.

4. Sorunlarınızı saymak yerine şükredin.

5. Başkalarını taklit etmeyin.

6. Kayıplarınızdan kazanç elde etmeye çalışın.

7. Başkalarını mutlu edin.


Üzüntüye Karşı Zafer Kazanmanın Mükemmel Yolu

1. Dua edin.Eleştiriler Hakkında Endişelenmeyin

2. Haksız eleştirinin genelde gizli bir iltifat olduğunu hatırlayın.

3. Yapabileceğinizin en iyisini yapın.

4. Kendi hatalarınızı analiz edin ve kendinizi eleştirin.


Bitkinliği ve Endişeyi Önleyin, Enerjinizi ve Canlılığınızı Arttırın

1. Yorulmadan dinlenin.

2. İşinizde gevşemeyi öğrenin.

3. Evde rahatlayarak sağlığınızı ve görünümünüzü koruyun.

4. Aşağıdaki dört iyi çalışma alışkanlığını uygulayın:
 a. Masanızdan şu an elinizdeki işle ilgili olmayan tüm kağıtları kaldırın.
 b. İşleri önem sırasına göre yapın.
 c. Bir sorunla karşılaşır karşılaşmaz, eğer elinizde karar vermek için gerekli veriler mevcutsa, sorunu hemen orada çözün.
 d.Organize olmayı, işinizi delege etmeyi ve denetlemeyi öğrenin.

5. İşinize coşku katın.

6. Uykusuzluk için endişelenmeyin.

ÇOCUKLA YOLCULUK

Çoğu ebeveynde çocuklarla yolculuk yapmanın endişesi ve sıkıntısı vardır. Bu nedenle yaklaşan Ramazan Bayramı’nı da düşünerek çıkılacak yolculuklarda kaygı ve sıkıntının azalması ve huzurlu, unutulmaz bir yolculuk için bazı ipuçlarını sizlerle paylaşmak istedim. Genellikle kendi araçlarında yolculuk yapan velilerimizi düşünerek hazırladığım bu yazıda paylaşacaklarım umarım işinize yarar ve zevkli bir yolculuk için size kılavuzluk eder. Altını çizmek istediğim konu; Çocukla Çocuk Olmanızdır...

Yolculuklar çocukla kaliteli zaman geçirmek için bulunmaz fırsatlardır. Böyle düşündüğünüzde, kendinizi de onun yerine koyarak yaptığınız her paylaşımda "seyahat etmeyi seven" çocuklar yaratmak elinizdedir. Onların kıpır kıpır olduklarını, çabuk sıkıldıklarını, sürekli istekleri olduğunu ve bu yüzden söylediğiniz çoğu şeyi duymadıklarını bilirseniz, bu gerçekleri önünüze koyar ve dikkate alırsanız, çocuklarınızla çocuk olursanız unutulmaz yolculuklara imza atarsınız. Onlardan bir yetişkin gibi davranmalarını beklememeliyiz. Onları biblo gibi koyduğumuz yerde saatlerce duracaklarmış gibi görmemeliyiz.


İşte keyifli bir yolculuğun ipuçları;


Çocuğumuzla birkaç gün önceden sohbete başlamalıyız. Nereye, hangi araçla gideceğimizi, ne kadar süreceğini, yolculukta uymamız gereken kuralları örneğin istediğin eşyanı oyuncağını şu kutu ya da çantaya alacak kadar alabilirsin (yoksa tüm odaya götürmek isteyebilir), istediğin oyuncağın ile oynayabilir, kendi kendine ya da kardeşinle oynayabilirsin ama kardeşinle kavga edemezsin. Çünkü babanın dikkati dağılır arabamız bozulur ve tatilimiz yarıda kalabilir, gibi açıklamalar ile anlatabiliriz. Tabi tüm kurallara uymasını beklemeyin ancak yine de aksilik ve sıkıntılar azalır, sakin ve bilinçli bir yolculuk geçirmenize yardımcı olur.


Yolculuğa başladık, 2-3 saatte bir mola vermeliyiz. Dışarı çıkıp hava alıp hareket etmelerini sağlamalıyız. Onlar koşmak ve hareket etmek isterler uzun süre arabada tutmak size de ona da işkence olabilir yoksa. Yolculuk sırasında çocukla çocuk olun, inanın çok eğleneceksiniz.
Size birkaç oyun örneği:

Sürekli ne zaman geleceğiz, ne zaman bitecek yol demesini istemiyorsanız;


Bilet Oyunu: Bilet tasarlayın yolculuktan önce biletlerin üzerine kocaman numaralar yazın: 1-2-3.. Sayıları da öğretmiş tekrarlamış olursunuz. Gideceğiniz mesafeyi önceden hesaplayın ve ona gerekli sayıda bilet verin. Her 1 saat veya yarım saatte bir bilet isteyin ondan. Bilet verdikçe yolun azaldığını görecek, hedefe ne kadar kaldığını tahmin edecek, eğlenecektir. Ben Kimim Oyunu:Bir hayvan sesi çıkarın ve ondan hangi hayvana ait olduğunu tahmin etmesini isteyin. Bir süre sonra rolleri değişin. "Ali Baba'nın bir çiftliği var" şarkısını söyleyin. Bu şarkıya bayılırlar.


Şarkı Söyleyelim: Yukarıdaki oyunlardan sonra hazır motive olmuşken hemen bu oyuna geçerek çocuğunuzun bildiği şarkıları söyleyebilirsiniz. Ardından da yolculuk için yeni müzik CD’si alıp yolda beraber öğrenebilirsiniz. Dönüşte okulunda veya gittiğiniz yerde annem veya babam öğretti diye sizinle gururlanacaktır. Havada Bulut Gel

Sen de Bunu Unut Oyunu: Değişik biçimli bulutlar seçerek bunların neye benzediklerine dair fikir yürütün. Mutlaka biri koyuna, köpeğe, kuşa benzer nedense. Bulutlar size yardımcıdır.

Komik Sesler Oyunu: Yolda sık görebileceğiniz şeyler için birer ses seçin: Otomobil için, dütdüt; kamyon için, datdat; ağaç için, çapçap; köpek için, hevhev gibi. Yaşa göre oyunu derecelendirmek elinizde. Önce görüp komik sesi çıkaran kazanıyor.

Yemek Zamanı: Yemeği de yolculuklarda oyuna dönüştürün. Kız olsun erkek olsun bayılırlar buna. Koltuğuna bir yemek masası monte edin. Marketlerde pratik ürün olarak vardır ya da yaratıcılığınızı kullanın. Oyuncak bardak tabak da ekleyin. Ne verseniz yiyecektir. Üzerinde hem yemek yesin hem de oyun oynasın.

Sevdiklerinizle; mutluluk ve sağlıkla güvenle geçireceğiniz nice yolculuklarınız ve bayramlarınız olsun.
Ramazan Bayramınız kutlu olsun.

Sahide KIZILKAYA
Okul Öncesi Eğitimcisi

 (ÇOCUKLA YOLCULUK  Kilizman Postası/yıl.4 sayı.85 yayınlandı. )

Keşkelersiz Bir Hayat İçin…

Öğretmenliğimden kalma bir alışkanlık ile her yıl veli toplantılarımızda aşağıdaki şiiri okurum.  Farkındalığınıza katkısı olursa ne mutlu.


 Bu şiir ile hayatında farkındalık yaratan arkadaşımın anekdotunu sizinle paylaşmak istiyorum;

İşten gelmiş hemen balkonu yıkamaya başlamıştım. Yemeği yetiştirmem lazım. Telaştaydım. Kızım odasından seslendi;

-Anneee! Geeeel! evcilik oynayalıııım!

Ben hemen;

-‘İşim çoook… sonraaaa…’ dedim alışkanlıktan.

İçeriden ses gelmedi. Kovayı su doldurmak için içeri girdiğimde senin verdiğin buzdolabının üzerine iliştirdiğim şiire gözüm takıldı. Hemen orada kovayı bıraktım. Kızımın odasına gittim. Sessizce kendi kendine oynuyordu. Beni görünce gözleri parladı. Beklenen bir cevap değildi onun için. Kızımla doya doya evcilik oynadım J hem kızıma hem bana çok iyi gelmişti bu dakikalar. O akşam balkon da yıkandı, yemek de yetişti. Hep beraber balkonda çok keyifli bir yemek yedik. Artık ailem ve kendim için zaman yaratmaya özen gösteriyorum. Keşkelersiz bir hayat istiyorum.


Çocuklar dikkate alınmak ister. Sevgiyi onlara ayırdığımız kaliteli zamanlar ile ölçerler. ”Anne benimle oynar mısın,baba benimle oynar mısın?”diye sürekli peşimizdedirler. Anne ve baba olarak her nedense bir türlü zaman bulamayız. Çocuklar sezgileriyle umursanmadığını, dikkate alınmadığını bilir. Gazetesine kitabına yumulmuş baba, televizyonu seyreden anne farkına varmadan çocuğa “Şu an senden daha önemli bir şey var!” mesajını verir.

Şiirimize gelince;

ÇOCUĞUMUZA

Sürekli meşguldüm o kadar sene

Seninle doyasıya oynayamadım

Sen beni çağırdın gel oyna diye

Ben bir türlü zaman ayıramadım

Giydirdim doyurdum seni kolladım

Sadece bunlar yeterli sandım

Bana oyuncağını getirdiğinde

Ben seni çoğu kez başımdan savdım.

Yatağa yatırır seni okşardım

Sen uyur uyumaz hemen çıkardım

Şimdi o günleri çok özlüyorum

Keşke bir dakika fazla kalsaydım

Hayat ne kadar kısa, yıllar ne çabuk geçti

Ne zaman büyüdü bu küçük çocuk

Ona dokunmak için uzandığımda

Ellerim boş kalır yüreğim buruk

Artık ne resimler ne oyunlar

Ne iyi geceler ne sarılmalar

Hepsi çok geride ulaşmak çok zor

Yaşanmadı sanki o güzel yıllar …

Artık hiç işim yok, yapayalnızım

Günlerim çok uzun üstelik bomboş

Keşke istediklerini bir bir yapsaydım

Küçük arzuların şimdi çok şirin çok hoş

                                                                               (Alice Chase)

Ve bir gün evimizden çocuklarımızı kendi hayat yolculuklarına uğurladığımızda yukarıdaki şiiri tekrarlamamak için lütfen yaşadığımız süreci iyi değerlendirelim.
Keşkelerin çocuklarımızla aramızda hiç yer almaması dileğiyle…

Sahide KIZILKAYA
Okul Öncesi Eğitimcisi

Keşkelersiz Bir Hayat İçin... Kilizman Postası/ 1-15 Eylül/15-30 Eylül 2013/Sayı 87-88 yayınlandı )

YOLCULUK…


Geçen  sayıda  “Çocukla Yolculuk” yazımı sizinle paylaşıp bayramlaşmıştık. Daha sonra bayram tatili için annem, babam ve iki kızımla yolculuğa çıktık. Yolculuk esnasında onlarla yaşadıklarıma baktığımda, geçen yazımın devamı  “Yaşlılar ile Yolculuk “ ve “Gençler ile Yolculuk” diye serileştirebiliriz diye söyleyip hep beraber güldük…

Gerekli olan en önemli bilgi şu idi: “Sevgi ve sabır” Bakış açımız öyle geniş tutmalı, sevgi ve sabrımız öyle çok olmalı ki yolculuklarda yaşayacağımız her an hem bizim hem de yanımızda olanlar için keyifli, eğlenceli, unutulmaz geçsin.

Gerçekte bu yolculuk hayat yolculuğumuzun mini bir örneği , yansıması…Hayat yolculuğumuz da bize eşlik edenlere olduğu kadar kendimize de şans vermeliyiz.

Yolculuk esnasında kızım okuduğu kitaptan bize kısa bir okuma parçası okudu; bu yazı ile yolculuk sürecimiz daha anlamlı ve keyifli geçmeye devam etti. Çok etkilendiğim için yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum.

Dr. Paul Ruskin, öğrencilerine yaşlanmanın belirtilerini anlatırken onlara şu olayı okur:
“Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor. Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor.
Zaman, yer ve kişi kavramı yok. Yalnız nasıl oluyorsa kendi adı söylendiğinde tepki veriyor.
Son altı aydır yanındayım, ne görünüşü için bir çaba sarf ediyor ne de bakım yapılırken yardımcı oluyor.
Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor. Dişleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor.
Gömleği salyalardan dolayı sürekli leke içinde. Yürümüyor. Uykusu sürekli düzensiz.
Gece  yarısı uyanıp çığlıklarla herkesi uyandırıyor. Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada sebep  yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor.”
Bu olayı okuduktan sonra ,DR. Ruskin öğrencilerine böyle birinin bakımını üstlenmek isteyip istemediklerini sorar.
Öğrenciler bunu yapamayacaklarını söylerler.
Ruskin kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onlarında yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırırlar.
Daha sonra Ruskin hastanın fotoğrafını dolaştırmaya başlar. Fotoğrafta ki doktorun altı aylık kızıdır.
Dr  Ruskin, Amerikan Tıp Birliği Dergisindeki makalesinde, gülünç bir yanlış anlamanın insana nasıl tamamen farklı bir perspektif kazandıracağını anlatmaktadır.
Belki de hayatta yaşadığımız bir çok şey bize önyargılarımız ve bakış açılarımız tarafından dayanılmaz ve zor gözükebilir. “

*Kaynak : (Birey, Toplum,Bilim: Sosoyoloji – Yrd.Doç.Dr.Nilüfer DEMİR )

Yazıda da görüldüğü gibi  olaylar ve yaşam sadece bizim gördüğümüz ya da algıladıklarımız karşısında  aldığımız rollere göre şekilleniyor. Dilerim siz de okuduktan sonra bakış açınızda ve hayatınızda fark yaratarak yaşadığınız süreci hem kendiniz hem de yol arkadaşlarınızla daha keyifli ve anlamlı hale getirebilirsiniz….

Süreci yaşarken ve yaşatırken sevgi eşliğinde nice mutlu anılara sahip olabilmeniz dileği ile…Sevgi ve saygılarımla….


 Sahide KIZILKAYA

Okul Öncesi Eğitimcisi

 (YOLCULUK... (Kilizman Postası/15-30 Ağustos 2013) yayınlandı )

Çeldirici implantları temizlemeye var mısın?

Bugün hemen şimdi tüm realiteleri değiştirecek neyi farklı olabilirim ya da yapabilirim? Dedik ya sabahtan 30 kere 😃 üstüne bu post bi fark...